HEMRA KÖSE-ZAMAN
Kur'an-ı Kerim'e karşı birtakım vazifelerle mükellef olduğumuz muhakkak. Ancak bu mükellefiyet O'nu bir kılıfa koyup evimizin en seçkin köşesine asmaktan ibaret değil. Kelâm-ı Ezelî'nin idrak edilmesinin yanı sıra düzgün okunması da önem teşkil ediyor. Nitekim "Kur'an'ı açık açık, tane tane oku." (Müzzemmil, 73/4) ayeti bunu nazara veriyor.
Hafızlar Derneği İstanbul Şube Başkan Yardımcısı İsmail Arslan, Kur'an'ın bir hayat nizamnâmesi olduğuna değiniyor. Zira ashab-ı kiramın hayatına baktığımızda, onların hemen her hâdisede Kur'ân-ı Kerim'in yol göstericiliğine mazhar oldukları ve hayatlarını bütünüyle Kur'ân'ın ikazlarına göre yaşadıkları görülüyor. Onlar her türlü sorunun çözümü için aslî bir kaynak olan İlahî Beyan'a başvuruyor. Bizler bu kaynağa pek başvurmadığımız için de gerek şahsî gerek toplumsal problemlerimiz bitmek bilmiyor. Örneğin aile ilişkilerimize Kur'an'dan bir şeyler aksettiremiyoruz. Oysa Nisa Sûresi, eşlerin birbirlerine karşı yükümlülüklerinden tutun da çocuk terbiyesinin nasıl olması gerektiğine varıncaya kadar her türlü detayı anlatıyor. Bizlerse ailelerimize bu pencereden bakmak yerine televizyon ekranından bakmayı tercih ediyoruz. Çocuklarımızı oradan aldığımız kültürle yoğurabiliyoruz veya eşlerimizden beklentilerimiz, seyrettiklerimize göre değişebiliyor. Kur'an tam anlamıyla hayatımıza sirayet etmediği için aldatma üzerine kurulan kadın-erkek ilişkilerini, içkiyi, kumarı farkında olmadan normalleştirebiliyoruz. Yüce Beyan'ın çizdiği sınırlar karanlıklarımızı aydınlatacakken biz O'nun gölgesinde kalmayı tercih ediyoruz ve Aslî Kaynağımız'dan beslenmek yerine gün geçtikçe O'ndan uzaklaşıyoruz.
Aynı zamanda Şehremini Caferağa Camii imam hatibi olan Arslan'a göre, şiddete bu kadar meyletmemizin temelinde de Kur'an'sızlık yatıyor. Çünkü Kur'an, insana şahsiyet kazandırıyor; düşmanlığı, nefreti, yalanı, gıybeti, zinayı yasaklıyor ve şefkati emrediyor. Kaldı ki İslâm, merhamet dini. Fakat biz sokakta gördüğümüz kediyi bile tekmeler hale geldik. Bu bile Allah Kelamı'ndan ne kadar uzaklaştığımızı gösteriyor.
Gelin kaynanadan, kaynana damattan, öğrenci öğretmeninden, işçi patronundan sürekli şikâyet ediyor. Her an her yerde gıybete, suizana, kine, hasete, adavete (düşmanlık) meydan veriliyor. Bunların yaygınlaşması da ne yazık ki Kur'anî düstura riayet etmememizden kaynaklanıyor. Gönüller Sultanı, "Müslüman Müslüman'ın kardeşidir, o ona zulmetmez, onu zulme uğramaya maruz bırakmaz ve onu aşağılamaz." buyuruyor. Nitekim bu düsturı benimsesek toplum ihya olur ve birçok dedikodunun önü alınır. Fakat biz, en ufak meselelerde bile Allah'ın emirlerini dikkate almaktan imtina edebiliyoruz.
Arslan'a göre günlük hayatın telaşı içinde ibadetlerimizi aksatabiliyoruz. Bu da birçoğumuzun 'kendine göre bir din yaşama isteği'ne yol açıyor. 24 saatimize bir bakalım. İbadete ayırdığımız vakit uykuya, yemeğe ayırdığımız vaktin yanında devede kulak kalıyor. İbadetlerin arasına işlerimizi sıkıştırmamız gerekirken işlerin arasında ibadetlerimizi sıkıştırmaya başladık öyle değil mi? Örneğin tadil-i erkâna dikkat ederek namaz kılmak yerine "Namazı hemen kılayım, aradan çıksın." mantığına geçtik. Aynı durum Kur'an-ı Kerim için de geçerli. Hissederek, anlayarak okumak yerine birkaç sayfayı en kısa sürede okuyup hemen rafa kaldırıyoruz. Allah Kelamı'nı kılıflar içinde özene bezene saklasak da okumaktan aciz kalıyoruz.
İbadetin özünden uzaklaştığımız için de ruhumuz, ihtiyacı olan gıdayı alamıyor. Hâl böyle olunca hırçın, sabırsız, merhametsiz, sinirli insan modelleri çıkıyor karşımıza. Zamanla inandığını icra edemeyen bir toplum yapısı da teşekkül ediyor tabii. İşte tüm bunlar Kur'an'ın hayatımızda derinlemesine bir yer tutmadığına işaret ediyor. Hâlbuki Yüce Beyan'ı kalplere nüfuz ettirmek, O'nu anlamaktan ve en güzel şekilde okumaktan geçiyor.
TECVİT KUR'AN'IN SÜSÜ
Cafer-i Sâdık Hazretleri, "Allah kendi kelamıyla kullarına tecelli etmiştir ama onlar göremiyorlar." der. Demek ki Allah, fiillerinin ve sıfatlarının tezahürünü azametine uygun bir şekilde, kalplerin istidadına münasip bir halde Kitabı'nda gözler önüne seriyor. Resûlullah'ın buyurduğu üzere Kur'an'ın tertil ile okunması gerekiyor. Tertil, Kur'ân'ı yavaş yavaş, anlamını düşünerek, harflerin mahreçlerine ve tecvit kurallarına dikkat ederek, anlama göre sesini yükseltip alçaltarak, itina ile okumak anlamına geliyor. Nitekim her harfin ve kelimenin hakkı verildikçe Yaradan tecelli ediyor, kul O'na yakın olma makamına ulaşıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin tabiriyle insan Kur'an'ın ifade ettiği mana keyfiyetiyle Cenâb-ı Hakk'a yaklaştığı nispette O'nu tanıyacak ve tanıdığı ölçüde de marifete erecek. Böylece Kur'an'ı okurken insanda "Allah konuşuyor" gibi bir hal hâsıl olacak. Yani tefekkür edilenin Rabb'imiz olduğunu idrak edebilmek için Yüce Beyan'ı hem en güzel şekilde hem de anlayarak okumamız şart.
Kur'an-ı Kerim'in doğru ve güzel okunması konusundaki çalışmalarıyla tanınan Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak, Kur'an-ı Kerim'i "İlahî bir güfte" olarak nitelendiriyor. Böyle bir güftenin bestesi de tecvit kuralları. Güfteler besteli haliyle daha farklı anlam kazanıyor ve gönüllerde yer ediyor. Dolayısıyla İlahî Kelam'ın kendine has ölçüsüyle okunması önem arz ediyor.
Kur'an-ı Azîmüşşan'ın nazmındaki güzelliğin korunması ancak tecvitle mümkün. Tecvit kuralları ise harf ve kelimeleri, kendine has disiplini içerisinde okumak anlamına geliyor. Daha açık bir ifadeyle tecvit sadece İlahî Kelam olan Kur'an-ı Kerim'e has. Zira hiçbir Arapça şiir, nesir, dua, hatta hadis metinlerinde bu kurallar uygulanmıyor. Bir kısım harflere ait özel vasıflara, bağımsız ve birleşik okumalardaki inceliklere ve med değerlerine riayet etmek, okuyanı da dinleyeni de Ezelî Kelam'a bağlıyor.
Kur'an ilk kaynağından ilk muhatabına tertil (tecvit ölçüsüyle) üzere nazil olduğu için Kur'an'a has olan tecvit disiplini, O'nu harf ve kelime bazında koruma amaçlı İlahî bir emir hükmünde. Peygamberimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem), O'nu tecvit üzere okumuş ve okutmuş. İlk nesil Müslümanlar ve daha sonra gelenler de Yüce Kelam'ın tecvitle okunması hususunda ittifak etmiş. Dolayısıyla bize düşen emredildiği üzere Kur'an'ı tecvitle okumak, başkasına öğretirken de bu disipline dikkat etmek.
TECVİT, KUR'AN'IN AYRILMAZ PARÇASI
Kur'an'ı daha ilk baştan tecvitli öğrenmek işi kolaylaştırıyor. Nitekim yerleşen bilgilerin, alışkanlıkların değiştirilmesi zamanla zorlaşıyor. 23 yaşındaki hafız Hamide Çakır, komşularına verdiği dersle bu konuda hepimize örnek oluyor. Yeni taşındığı muhitteki komşuları Hamide Hanım'ın hafız olduğunu öğrenince ondan kendilerine Kur'an öğretmesini ister. Bu sayede beş çayları, Kur'an derslerine dönüşür. 15 ve 36 yaşındaki iki komşusu da İlahî Kelam'ı yudumlar. Fakat Hamide Hanım, onlara Kur'an'ı düz okumayı öğretmez. İlk günden tecvitle okumanın önemine dikkat çeker.
Hafız Hamide Hanım'a göre Yüce Allah'ın "Kur'an'ı açık açık, tane tane oku." (El-Müzemmil, 73/4) buyruğunu gerçekleştirmek tecvidin bir gayesi. Nitekim bu ayette İlahî Beyan'ın güzel, ahenkli ve tane tane okunmasına, harflerin çıkış yerlerine uygun bir şekilde tilavet edilmesine dikkat çekiliyor. Kur'an-ı Kerim, Allah katından lafız ve manasıyla birlikte inmiş olduğu için, bu örgüye önem vermek lazım. Kaldı ki İlahî Beyan'ın Arapça olması onu bu dilin özelliklerine göre okunmasını da gerektiriyor. Dolayısıyla tecvît, Kur'an tilâvetinin ayrılmaz parçası durumunda.
Hamide Hanım, Kur'ân'ın tecvit kuralları ile nazil olduğunu "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık. O'nu tertil üzere indirdik." (Furkan, 25-32) ayetiyle hatırlatıyor. Tecvidin Hazret-i Cebrail'den (as) Peygamber Efendimiz'e intikal ettiğini anlattıktan sonra " Kur'ân'ı okurken anlam bozulmasına sebep olmayacak kadar tecvit bilmek ve uygulamak her Müslüman için vaciptir." diyor. Bu sırada Hazret-i Enes'in "Hazret-i Peygamber'in Kur'ân okuyuşu medli (uzatılacak yerlerde uzatmalı) ve tertil üzere idi (tecvitli bir okuyuştu). Besmele'yi, Bismillâh'ı, Er-Rahmân'ı, Er-Rahîm'i med ederek (uzatarak) okurdu." beyanı aklımıza geliyor. Hâsılı, Cenab-ı Hak ve Resulü, Kur'an'ı tecvitle okumamızı emrediyor. Tabii Yüce Beyan'ı, 'Rabb'imiz dinliyormuş gibi' okumak en doğrusu. Peki, sizler bu güzel okuyuşların ruh atlasımızda makes bulacağını düşünerek, İlahî füyuzat (feyizler) sağanağı altında ıslanmaya ne dersiniz? h.kose@zaman.com.tr
TECVİT KUR'AN'IN SÜSÜ
Cafer-i Sâdık Hazretleri, "Allah kendi kelamıyla kullarına tecelli etmiştir ama onlar göremiyorlar." der. Demek ki Allah, fiillerinin ve sıfatlarının tezahürünü azametine uygun bir şekilde, kalplerin istidadına münasip bir halde Kitabı'nda gözler önüne seriyor. Resûlullah'ın buyurduğu üzere Kur'an'ın tertil ile okunması gerekiyor. Tertil, Kur'ân'ı yavaş yavaş, anlamını düşünerek, harflerin mahreçlerine ve tecvit kurallarına dikkat ederek, anlama göre sesini yükseltip alçaltarak, itina ile okumak anlamına geliyor. Nitekim her harfin ve kelimenin hakkı verildikçe Yaradan tecelli ediyor, kul O'na yakın olma makamına ulaşıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin tabiriyle insan Kur'an'ın ifade ettiği mana keyfiyetiyle Cenâb-ı Hakk'a yaklaştığı nispette O'nu tanıyacak ve tanıdığı ölçüde de marifete erecek. Böylece Kur'an'ı okurken insanda "Allah konuşuyor" gibi bir hal hâsıl olacak. Yani tefekkür edilenin Rabb'imiz olduğunu idrak edebilmek için Yüce Beyan'ı hem en güzel şekilde hem de anlayarak okumamız şart.
Kur'an-ı Kerim'in doğru ve güzel okunması konusundaki çalışmalarıyla tanınan Yrd. Doç. Dr. Fatih Çollak, Kur'an-ı Kerim'i "İlahî bir güfte" olarak nitelendiriyor. Böyle bir güftenin bestesi de tecvit kuralları. Güfteler besteli haliyle daha farklı anlam kazanıyor ve gönüllerde yer ediyor. Dolayısıyla İlahî Kelam'ın kendine has ölçüsüyle okunması önem arz ediyor.
Kur'an-ı Azîmüşşan'ın nazmındaki güzelliğin korunması ancak tecvitle mümkün. Tecvit kuralları ise harf ve kelimeleri, kendine has disiplini içerisinde okumak anlamına geliyor. Daha açık bir ifadeyle tecvit sadece İlahî Kelam olan Kur'an-ı Kerim'e has. Zira hiçbir Arapça şiir, nesir, dua, hatta hadis metinlerinde bu kurallar uygulanmıyor. Bir kısım harflere ait özel vasıflara, bağımsız ve birleşik okumalardaki inceliklere ve med değerlerine riayet etmek, okuyanı da dinleyeni de Ezelî Kelam'a bağlıyor.
Kur'an ilk kaynağından ilk muhatabına tertil (tecvit ölçüsüyle) üzere nazil olduğu için Kur'an'a has olan tecvit disiplini, O'nu harf ve kelime bazında koruma amaçlı İlahî bir emir hükmünde. Peygamberimiz de (sallallahu aleyhi ve sellem), O'nu tecvit üzere okumuş ve okutmuş. İlk nesil Müslümanlar ve daha sonra gelenler de Yüce Kelam'ın tecvitle okunması hususunda ittifak etmiş. Dolayısıyla bize düşen emredildiği üzere Kur'an'ı tecvitle okumak, başkasına öğretirken de bu disipline dikkat etmek.
TECVİT, KUR'AN'IN AYRILMAZ PARÇASI
Kur'an'ı daha ilk baştan tecvitli öğrenmek işi kolaylaştırıyor. Nitekim yerleşen bilgilerin, alışkanlıkların değiştirilmesi zamanla zorlaşıyor. 23 yaşındaki hafız Hamide Çakır, komşularına verdiği dersle bu konuda hepimize örnek oluyor. Yeni taşındığı muhitteki komşuları Hamide Hanım'ın hafız olduğunu öğrenince ondan kendilerine Kur'an öğretmesini ister. Bu sayede beş çayları, Kur'an derslerine dönüşür. 15 ve 36 yaşındaki iki komşusu da İlahî Kelam'ı yudumlar. Fakat Hamide Hanım, onlara Kur'an'ı düz okumayı öğretmez. İlk günden tecvitle okumanın önemine dikkat çeker.
Hafız Hamide Hanım'a göre Yüce Allah'ın "Kur'an'ı açık açık, tane tane oku." (El-Müzemmil, 73/4) buyruğunu gerçekleştirmek tecvidin bir gayesi. Nitekim bu ayette İlahî Beyan'ın güzel, ahenkli ve tane tane okunmasına, harflerin çıkış yerlerine uygun bir şekilde tilavet edilmesine dikkat çekiliyor. Kur'an-ı Kerim, Allah katından lafız ve manasıyla birlikte inmiş olduğu için, bu örgüye önem vermek lazım. Kaldı ki İlahî Beyan'ın Arapça olması onu bu dilin özelliklerine göre okunmasını da gerektiriyor. Dolayısıyla tecvît, Kur'an tilâvetinin ayrılmaz parçası durumunda.
Hamide Hanım, Kur'ân'ın tecvit kuralları ile nazil olduğunu "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık. O'nu tertil üzere indirdik." (Furkan, 25-32) ayetiyle hatırlatıyor. Tecvidin Hazret-i Cebrail'den (as) Peygamber Efendimiz'e intikal ettiğini anlattıktan sonra " Kur'ân'ı okurken anlam bozulmasına sebep olmayacak kadar tecvit bilmek ve uygulamak her Müslüman için vaciptir." diyor. Bu sırada Hazret-i Enes'in "Hazret-i Peygamber'in Kur'ân okuyuşu medli (uzatılacak yerlerde uzatmalı) ve tertil üzere idi (tecvitli bir okuyuştu). Besmele'yi, Bismillâh'ı, Er-Rahmân'ı, Er-Rahîm'i med ederek (uzatarak) okurdu." beyanı aklımıza geliyor. Hâsılı, Cenab-ı Hak ve Resulü, Kur'an'ı tecvitle okumamızı emrediyor. Tabii Yüce Beyan'ı, 'Rabb'imiz dinliyormuş gibi' okumak en doğrusu. Peki, sizler bu güzel okuyuşların ruh atlasımızda makes bulacağını düşünerek, İlahî füyuzat (feyizler) sağanağı altında ıslanmaya ne dersiniz? h.kose@zaman.com.tr
Kur'an okumanın âdâbı
Kur'an-ı Kerim tilavetinin (Kur'an'ı usûlünce okumak) adabıyla ilgili ise bazı hususlar bulunuyor. Fatih Çollak bunları şöyle sıralıyor:
1- Kur'an-ı halis bir niyetle sırf Allah rızasını kazanmak için okumak.
2- Abdestli ve temiz bir mekânda olmak.
3- Kıbleye yönelmek.
4- Ayetleri tefekkür etmek.
5- Okumaya başlarken 'Euzübesmele' çekmek.
6- Okuma esnasında mecbur kalmadıkça konuşmamak.
7- Kalp Kur'an'la ülfet ettiği sürece okumaya devam etmek.
8- Bir taraftan harf ve kelimeleri güzel ve sağlıklı telaffuz
ederken diğer taraftan da ayetlerin mesajları üzerinde derinlemesine düşünmek.
9- Rahmet ve müjde ayetlerinde Allah'tan istemek, azab ayetlerinde O'na sığınmak.
10- Uyarı ve ibret içeren bir kısım ayetlerde yer yer tekrarlar yapmak.
11- Tevazu ve haşyet duygusu içinde okuyup hüzünlenip gözyaşı dökmek.
12- Hızlı ve çok miktarda okumak yerine ağır ağır ve daha az
miktarda ayet okumayı tercih etmek.
13- Sık sık okuyup O'nunla hasbihal etmek.
Kur'an-ı Kerim tilavetinin (Kur'an'ı usûlünce okumak) adabıyla ilgili ise bazı hususlar bulunuyor. Fatih Çollak bunları şöyle sıralıyor:
1- Kur'an-ı halis bir niyetle sırf Allah rızasını kazanmak için okumak.
2- Abdestli ve temiz bir mekânda olmak.
3- Kıbleye yönelmek.
4- Ayetleri tefekkür etmek.
5- Okumaya başlarken 'Euzübesmele' çekmek.
6- Okuma esnasında mecbur kalmadıkça konuşmamak.
7- Kalp Kur'an'la ülfet ettiği sürece okumaya devam etmek.
8- Bir taraftan harf ve kelimeleri güzel ve sağlıklı telaffuz
ederken diğer taraftan da ayetlerin mesajları üzerinde derinlemesine düşünmek.
9- Rahmet ve müjde ayetlerinde Allah'tan istemek, azab ayetlerinde O'na sığınmak.
10- Uyarı ve ibret içeren bir kısım ayetlerde yer yer tekrarlar yapmak.
11- Tevazu ve haşyet duygusu içinde okuyup hüzünlenip gözyaşı dökmek.
12- Hızlı ve çok miktarda okumak yerine ağır ağır ve daha az
miktarda ayet okumayı tercih etmek.
13- Sık sık okuyup O'nunla hasbihal etmek.
0 yorum